Приветствую Вас, Гость! Регистрация RSS

Турецкие Стихи

Воскресенье, 19.05.2024

A.Kadir Bilgin şiiri
AY IŞIĞI 
Ay ışığı kutsal sevgilim 
Fısıltıların yumuşak toprakta 
Ayak izlerime doluyor 
Sen de terkedip gitme 
Sularla oynaşmaya 
Doğur beni ışığınla 
Lekeli yüzüne 
Bulaşmış gibi yeni bir iz 
Şarkımızı çalıyor dağlar 
Haydi dans edelim özlemle 
Çakışsın bedenlerimizdeki giz 
Mırıl mırıl büyüsün başaklar 
Barış içinde çoğalsın sevgimiz.

AYRI AYRI 
Kaçamak bakışlarımız dokunurdu birbirine 
suçlu suçlu yürürdük 
gülmeyi konduramadan dudaklarımıza 
acılarla delik deşik 
bir olgunluk izlerdi gölgelerimizi 
yağmur ıslatırken kaçak evi 
kimsesizliğimiz ayrı ayrıydı. 
Aslında yakamıza yapışmasaydı aşk 
sahtekarlar cennetinde çakışmasaydı yollarımız 
sen ve ben 
pekala kandırabilirdik kendimizi 
mutluluk oynayarak ayrı ayrı 
yas 
içimizde uzun yolculuğa çıkmış olurdu 
ve bitmemiş olurdu takas. 

BAŞKA İŞ
Hep merak ederim 
Nasıl sevişir kardelen çiçeğiyle kar 
Ve kar damara nasıl akar, 
Uzatıp başını ak yorgandan 
Nasıl sessizce ortaya çıkar? 
Oysa geldi de denemez 
Şenlikleriyle bahar. 
Benim bildiğim bahar 
Çiğdemle başlar, 
Bu işte belli ki 
Başka bir iş var.

BİR KAYISI AĞACI
Ben bir kayısı ağacıyım
Kırşehir'in dinekbağı'ndan.
Küçücük bir ev önünde yaşarım yapayalnız.
Yılda bir çiçek açar,
Yılda bir kayısı veririm,
Avuç içi kadar.
Yaz olur,
Bir kadın silkeler dallarımı,
Bir çocuk yerde bağırır, güler,
Bense hoşnut olurum.
Hem, zaten benim
Ne söğütler gibi nezaketim vardır,
Ne kavaklar gibi gururum.
Ben bir kayısı ağacıyım
Kırşehir'in dinekbağı'ndan.
Dinekbağı'nda üç insan severim,
Bir çocuk,
Bir genç kadın,
Bir genç adam,
Benim kadar sessiz sedasız,
Benim kadar halim selim.
En güzel ay nisan ayı,
Toprak yumuşak yumuşak,
En güzel ay nisan ayı.
Yağmur yağdı, çiçek açtı,
Bir hoş oldu içerim,
En güzel ay nisan ayı.
Kavaklar uzakta upuzun,
Bir sağa, bir sola,
Başı döner kavakların.
Ben bir kayısı ağacı,
Başımda çiçeklerim.
Ben bir kayısı ağacı,
Üç insan severim:
Bir çocuk,
Bir genç kadın,
Bir genç adam.
Çocuğun adı ahmet,
Kadının adı fatma,
Adamın adı ibrahim.
Ahmet küçük ve sarı,
Fatma tombul ve beyaz,
İbrahim uzun ve narin.
Bir tek toprak odaları var üçünün,
Toprak odanın penceresi.
Ben bir kayısı ağacı,
Bazan eğilir bakarım odaya,
Yerde eski bir yatakla yorgan görürüm,
Duvarda bir eski kırık ayna,
Yerde bir eski kilim,
Bir eski hasır.
Bir kayısı ağacı,
Bazan eğilir bakar odaya,
Çiçeklerinden utanır.
Dün gece gaz yakmadılar,
Ayışığında gördüm üçünü.
Üçünün suratı asık.
Önce durup
Zeytin ekmek, taze soğan yediler,
Sonra baktılar birbirlerinin gözüne,
Sonra esnediler.
Gökyüzü bembeyazdı.
Gökyüzü çiçeklerimin renginde.
Gökyüzünde kavaklar.
Fatma uzandı ibrahim'in yanına,
Sağa döndü.
Tombul, beyaz yüzü pencerede,
Gözleri açık durdu sabaha kadar.
Çiçeği en önce kayısı döker.
Ben bir kayısı ağacıyım, döküyorum çiçeklerimi.
Yer beyaz beyaz, başım yeşil yeşil,
Kayısılarım memede.
Haziran gelecek,
Güneş yakacaktır tepemi,
Kayısılarım balla, şekerle dolacaktır.
Ben bir kayısı ağacıyım,
Haziran gelecek,
Avuç içi kadar kayısılarım
Ahmet'in ekmeğine katık olacaktır.
Ben bir kayısı ağacıyım.
Kötü bir düşüncedir almış beni.
Geçti bağları budama zamanı, dedim,
Dedim, İbrahim gene boşta,
Kesildi, dedim,
İbrahim'in yevmiye iki lirası,
Dedim, çarşıda dört döner İbrahim,
Dedim, ekmek parası,
Zeytin parası,
Gaz parası.
Dedim, insanlar
Neden yaşatılmıyor
Ağaçlar kadar olsun?
Ben bir kayısı ağacı.
Fatma'nın, İbrahim'in, Ahmet'in
Yumurtası, şekeri, eti.
Gittikçe artmakta kederim.
Günlerden pazartesi.
Gene geldi, elinde çanta, o şişman adam.
Şişman adam bir düşman gibi beni seyreder,
Ben şişman adamı bir düşman gibi seyrederim.
Durmuş İbrahim kapıda,
Yüzü dalgın ve sinirli,
Bakıyor eli çantalı şişman adama.
Şişman adam uzattı gövdeme elini,
Pencereden korkmuş kuzular gibi baktı Ahmet,
Büktü boynunu kuzular gibi.
Ben bir kayısı ağacı,
Gövdemde sarı kâğıt.
Yol parasını verememiş İbrahim,
Verilmiş haciz kararı.
Yapmayın, dedim,
Yılda bir çiçek açarım, dedim.
Etmeyin, dedim,
Ekmeğe katık oluyor kayısılarım, dedim.
Bir öğle vakti baktım,
Kavaklar uzakta upuzun,
Bir sağa, bir sola.
Ben kışlık odun,
Altı lira...

BİR SEVDA TÜRKÜSÜ 
Sokul yanıma, 
Çığlıklar dolarken kentin sokaklarına 
Yirmidört ayar yankılar düşer dağlardan. 
Üşürüm kar giyinmiş ağaçlar gibi 
Sımsıkı tut ellerimi 
Ki, 
Bir kir çiçeği 
Korkusuzluğuna ulaşayım. 
Tuz ekmek ve şarap kadar kutsal, 
Okunması düşlenen bir kitabın 
El değmemiş koyakları kadar gizemli, 
Sevdaya ait ne varsa içimde 
Sırtımda taşıyorum akşamları. 
Rüzgarın baştan çıkarıcı çağrısına kapılıp 
İpini koparan uçurtma gibi 
Çılgın olmak istiyorum, 
Bu yüzden, 
Görmüyor musun kollarım 
Sana uzanıyor savaş alanının 
Tam ortasından 
Peşimde kanıma susamış canavarlar var, 
Gecenin sabaha yakın olan kısmında 
Çalı ol 
Yapraklarının arasına al beni, 
Dikenlerin batmasın ama. 
Çocuklar kadar berrak pınarlar 
Olsun avuçlarında, 
Bir yudum içtiğimde 
Ay kanatlarını tak 
Gözlerime gözlerinle 
Yak beni yüreğindeki ateşle. 
Karınca gölgesi olsan bir öğle üstü, 
Uyusam uykuların en derininde, 
Mermer yontular görsem düşümde, 
Kılıfından çıkarsam ölümü 
Rasgele öpsem ağustos gibi yanan göğsünden, 
Uyandığımda sen yoksan 
Haykırsam, haykırsam, haykırsam... 

BU SU ÇOĞALA ÇOĞALA

Yaşlılara saksılar dizdim, bahçeler yaydım.
Yorgunlara diri beden verdim, taze yürek.
Döşekler serdim hastalara, rahat, yumuşacık.
Nerde yalan dolan gördüysem kızardım.
Yiğit yüreklere, dedim, canım armağan.
Ardına kadar açtım çocuklara kapıları.
Dostluklar boy attı yeryüzünde,
Dostluklar orman orman.
Ebemkuşakları gökyüzünde fır dolandı.
Yürüdü dağlardan ovalara doğru
Gümbür gümbür bir deli su,
Yıktı bu su önüne geleni,
Bu su, çoğala çoğala.
İnsanlar insanları aldı götürdü.
Ne kavga kaldı, ne zulüm, ne korku.

ÇİÇEKLERİ UMUDUMUZUN
Çok olun, çocuklar, çok olun,
Yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce.
Daha çok olun, daha çok olun,
Yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun.
Bu dünya ne tek tek yaşamakta,
Bu dünya ne rakının, ne şarabın içinde,
Bu dünya ne parada, ne pulda,
Ne kalleşlikte, ne zulümde.
Bu dünya aşkın içinde, alın terinde.
Çok olun, çocuklar, çok olun,
El ele verin, çocuklar, el ele,
Yaşayın dünyayı doya doya,
Açın kapıları, camları güneşe,
Ne yeise kapılın, ne korkuya,
Çok olun, çocuklar, çok olun,
El ele verin, çocuklar, el ele.
Mutlu olmak varken bu dünyada,
Geceler geldi dayandı kapımıza,
Olduk acımızla sarmaş dolaş,
Bekledik düşümüzle koyun koyuna.
Çok olun, çocuklar, çok olun,
Yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun,
El ele verin, çocuklar, el ele,
Bütün gündüzler sizin olsun,
Yaşayın dünyayı doya doya.
Çocuklar, çiçekleri umudumuzun.

ÇİLE
Bizim hiçbir hürriyetimiz yok,
Hiçbir hürriyetimiz,
Ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek.
Sen orada bağrına bas dur en büyük çileyi,
Ben burada en büyük çileyi doldurayım,
Ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç.
Sen orada koparılmış bir zerdali gibi dur,
Ben burada zerdalisiz bir dal gibi durayım.

DAĞ BAŞINDA 
Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular,
Rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın,
Senin etinden, tırnağından ayrı,
Senin kokundan uzak.
Benim güzelim,
Benim ceylan bakışlım,
Benim kafamın ateşi,
Yüreğimdeki.
Mümkün mü şu anda rüzgar olmak, kuş olmak,
Şu anda üç dört portakal almak, getirmek sana,
Sana tuzlu badem,
Kabak çekirdeği.
Şu anda hiçbir şey mümkün değil.
Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzağım ben.
Şu anda sadece yalnızlık ve kahır.
Hayır, güzelim,
hayır, ceylan bakışlım,
hayır, kafamın ateşi, hayır,
hayır, yüreğimdeki.
Şu anda mümkün ve güzel olan tek bir şey vardır:
Yanarak sevmek seni.
Категория: Турецкие стихи (Türk şiiri) (22.10.2013)
Просмотров: 1390 | Рейтинг: 0.0/0