A.Kadir Bilgin şiiri
AY IŞIĞI Ay ışığı kutsal sevgilim Fısıltıların yumuşak toprakta Ayak izlerime doluyor Sen de terkedip gitme Sularla oynaşmaya Doğur beni ışığınla Lekeli yüzüne Bulaşmış gibi yeni bir iz Şarkımızı çalıyor dağlar Haydi dans edelim özlemle Çakışsın bedenlerimizdeki giz Mırıl mırıl büyüsün başaklar Barış içinde çoğalsın sevgimiz. AYRI AYRI Kaçamak bakışlarımız dokunurdu birbirine suçlu suçlu yürürdük gülmeyi konduramadan dudaklarımıza acılarla delik deşik bir olgunluk izlerdi gölgelerimizi yağmur ıslatırken kaçak evi kimsesizliğimiz ayrı ayrıydı. Aslında yakamıza yapışmasaydı aşk sahtekarlar cennetinde çakışmasaydı yollarımız sen ve ben pekala kandırabilirdik kendimizi mutluluk oynayarak ayrı ayrı yas içimizde uzun yolculuğa çıkmış olurdu ve bitmemiş olurdu takas. BAŞKA İŞ Hep merak ederim Nasıl sevişir kardelen çiçeğiyle kar Ve kar damara nasıl akar, Uzatıp başını ak yorgandan Nasıl sessizce ortaya çıkar? Oysa geldi de denemez Şenlikleriyle bahar. Benim bildiğim bahar Çiğdemle başlar, Bu işte belli ki Başka bir iş var. BİR KAYISI AĞACI Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir'in dinekbağı'ndan. Küçücük bir ev önünde yaşarım yapayalnız. Yılda bir çiçek açar, Yılda bir kayısı veririm, Avuç içi kadar. Yaz olur, Bir kadın silkeler dallarımı, Bir çocuk yerde bağırır, güler, Bense hoşnut olurum. Hem, zaten benim Ne söğütler gibi nezaketim vardır, Ne kavaklar gibi gururum. Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir'in dinekbağı'ndan. Dinekbağı'nda üç insan severim, Bir çocuk, Bir genç kadın, Bir genç adam, Benim kadar sessiz sedasız, Benim kadar halim selim. En güzel ay nisan ayı, Toprak yumuşak yumuşak, En güzel ay nisan ayı. Yağmur yağdı, çiçek açtı, Bir hoş oldu içerim, En güzel ay nisan ayı. Kavaklar uzakta upuzun, Bir sağa, bir sola, Başı döner kavakların. Ben bir kayısı ağacı, Başımda çiçeklerim. Ben bir kayısı ağacı, Üç insan severim: Bir çocuk, Bir genç kadın, Bir genç adam. Çocuğun adı ahmet, Kadının adı fatma, Adamın adı ibrahim. Ahmet küçük ve sarı, Fatma tombul ve beyaz, İbrahim uzun ve narin. Bir tek toprak odaları var üçünün, Toprak odanın penceresi. Ben bir kayısı ağacı, Bazan eğilir bakarım odaya, Yerde eski bir yatakla yorgan görürüm, Duvarda bir eski kırık ayna, Yerde bir eski kilim, Bir eski hasır. Bir kayısı ağacı, Bazan eğilir bakar odaya, Çiçeklerinden utanır. Dün gece gaz yakmadılar, Ayışığında gördüm üçünü. Üçünün suratı asık. Önce durup Zeytin ekmek, taze soğan yediler, Sonra baktılar birbirlerinin gözüne, Sonra esnediler. Gökyüzü bembeyazdı. Gökyüzü çiçeklerimin renginde. Gökyüzünde kavaklar. Fatma uzandı ibrahim'in yanına, Sağa döndü. Tombul, beyaz yüzü pencerede, Gözleri açık durdu sabaha kadar. Çiçeği en önce kayısı döker. Ben bir kayısı ağacıyım, döküyorum çiçeklerimi. Yer beyaz beyaz, başım yeşil yeşil, Kayısılarım memede. Haziran gelecek, Güneş yakacaktır tepemi, Kayısılarım balla, şekerle dolacaktır. Ben bir kayısı ağacıyım, Haziran gelecek, Avuç içi kadar kayısılarım Ahmet'in ekmeğine katık olacaktır. Ben bir kayısı ağacıyım. Kötü bir düşüncedir almış beni. Geçti bağları budama zamanı, dedim, Dedim, İbrahim gene boşta, Kesildi, dedim, İbrahim'in yevmiye iki lirası, Dedim, çarşıda dört döner İbrahim, Dedim, ekmek parası, Zeytin parası, Gaz parası. Dedim, insanlar Neden yaşatılmıyor Ağaçlar kadar olsun? Ben bir kayısı ağacı. Fatma'nın, İbrahim'in, Ahmet'in Yumurtası, şekeri, eti. Gittikçe artmakta kederim. Günlerden pazartesi. Gene geldi, elinde çanta, o şişman adam. Şişman adam bir düşman gibi beni seyreder, Ben şişman adamı bir düşman gibi seyrederim. Durmuş İbrahim kapıda, Yüzü dalgın ve sinirli, Bakıyor eli çantalı şişman adama. Şişman adam uzattı gövdeme elini, Pencereden korkmuş kuzular gibi baktı Ahmet, Büktü boynunu kuzular gibi. Ben bir kayısı ağacı, Gövdemde sarı kâğıt. Yol parasını verememiş İbrahim, Verilmiş haciz kararı. Yapmayın, dedim, Yılda bir çiçek açarım, dedim. Etmeyin, dedim, Ekmeğe katık oluyor kayısılarım, dedim. Bir öğle vakti baktım, Kavaklar uzakta upuzun, Bir sağa, bir sola. Ben kışlık odun, Altı lira... BİR SEVDA TÜRKÜSÜ Sokul yanıma, Çığlıklar dolarken kentin sokaklarına Yirmidört ayar yankılar düşer dağlardan. Üşürüm kar giyinmiş ağaçlar gibi Sımsıkı tut ellerimi Ki, Bir kir çiçeği Korkusuzluğuna ulaşayım. Tuz ekmek ve şarap kadar kutsal, Okunması düşlenen bir kitabın El değmemiş koyakları kadar gizemli, Sevdaya ait ne varsa içimde Sırtımda taşıyorum akşamları. Rüzgarın baştan çıkarıcı çağrısına kapılıp İpini koparan uçurtma gibi Çılgın olmak istiyorum, Bu yüzden, Görmüyor musun kollarım Sana uzanıyor savaş alanının Tam ortasından Peşimde kanıma susamış canavarlar var, Gecenin sabaha yakın olan kısmında Çalı ol Yapraklarının arasına al beni, Dikenlerin batmasın ama. Çocuklar kadar berrak pınarlar Olsun avuçlarında, Bir yudum içtiğimde Ay kanatlarını tak Gözlerime gözlerinle Yak beni yüreğindeki ateşle. Karınca gölgesi olsan bir öğle üstü, Uyusam uykuların en derininde, Mermer yontular görsem düşümde, Kılıfından çıkarsam ölümü Rasgele öpsem ağustos gibi yanan göğsünden, Uyandığımda sen yoksan Haykırsam, haykırsam, haykırsam... BU SU ÇOĞALA ÇOĞALA Yaşlılara saksılar dizdim, bahçeler yaydım. Yorgunlara diri beden verdim, taze yürek. Döşekler serdim hastalara, rahat, yumuşacık. Nerde yalan dolan gördüysem kızardım. Yiğit yüreklere, dedim, canım armağan. Ardına kadar açtım çocuklara kapıları. Dostluklar boy attı yeryüzünde, Dostluklar orman orman. Ebemkuşakları gökyüzünde fır dolandı. Yürüdü dağlardan ovalara doğru Gümbür gümbür bir deli su, Yıktı bu su önüne geleni, Bu su, çoğala çoğala. İnsanlar insanları aldı götürdü. Ne kavga kaldı, ne zulüm, ne korku. ÇİÇEKLERİ UMUDUMUZUN Çok olun, çocuklar, çok olun, Yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce. Daha çok olun, daha çok olun, Yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun. Bu dünya ne tek tek yaşamakta, Bu dünya ne rakının, ne şarabın içinde, Bu dünya ne parada, ne pulda, Ne kalleşlikte, ne zulümde. Bu dünya aşkın içinde, alın terinde. Çok olun, çocuklar, çok olun, El ele verin, çocuklar, el ele, Yaşayın dünyayı doya doya, Açın kapıları, camları güneşe, Ne yeise kapılın, ne korkuya, Çok olun, çocuklar, çok olun, El ele verin, çocuklar, el ele. Mutlu olmak varken bu dünyada, Geceler geldi dayandı kapımıza, Olduk acımızla sarmaş dolaş, Bekledik düşümüzle koyun koyuna. Çok olun, çocuklar, çok olun, Yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun, El ele verin, çocuklar, el ele, Bütün gündüzler sizin olsun, Yaşayın dünyayı doya doya. Çocuklar, çiçekleri umudumuzun. ÇİLE Bizim hiçbir hürriyetimiz yok, Hiçbir hürriyetimiz, Ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek. Sen orada bağrına bas dur en büyük çileyi, Ben burada en büyük çileyi doldurayım, Ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç. Sen orada koparılmış bir zerdali gibi dur, Ben burada zerdalisiz bir dal gibi durayım. DAĞ BAŞINDA Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular, Rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın, Senin etinden, tırnağından ayrı, Senin kokundan uzak. Benim güzelim, Benim ceylan bakışlım, Benim kafamın ateşi, Yüreğimdeki. Mümkün mü şu anda rüzgar olmak, kuş olmak, Şu anda üç dört portakal almak, getirmek sana, Sana tuzlu badem, Kabak çekirdeği. Şu anda hiçbir şey mümkün değil. Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzağım ben. Şu anda sadece yalnızlık ve kahır. Hayır, güzelim, hayır, ceylan bakışlım, hayır, kafamın ateşi, hayır, hayır, yüreğimdeki. Şu anda mümkün ve güzel olan tek bir şey vardır: Yanarak sevmek seni. | |
Просмотров: 1390 | |